Yaratılış ve varoluş inancımız ve Hak Muhammet Ali Birliği 1

Alevi inancını ortaya koyarken, inançsal yapının bütünselliğinden hareket etmeliyiz. Alevilik; insanın ya da insanoğlunun geçmişini ve geleceğini dikkate alarak insanı anlamak, ve tarif etmek ve insanın maddi ve maneviolgunlaşmasını ibadeti ve etik sistemi ile gerçekleştirmeyi amaçlayan kapsamlıbir yapıdır.

Aleviliğin inanç yapısı; “birliğe” yani; “İnsan – Tanrı birliği”ne (tevhid) vurgu yapar. Sünnilik ise “ikiliğe” yani; Tanrının insan dışında ulaşılmaz bir güç olduğuna vurgu yapar. Alevilik “insanın bu dünyada insan-ı kamil olmasını” amaçlar, Sünnilik ise “insanın öbür dünyada cenneti kazanmasını” amaçlar. Alevilik toplu ve rızalı ibadeti insan-ı kamil olmak için gerekli görür. Sünnilik ise kişilerin tek başına Tanrıya ibadet ederek cenneti kazanmalarını öngörür. Alevilik manaya ve içeriğe değer verir, Sünnilik daha çok “şekil ve Şeriata” önem verir.

İki konseptin bu ve bunlar gibi birbirinden farklı belirgin özellikleri vardır. Bu özellikleri herhangi bir değerlendirme yapmadan bilmekte yarar vardır. Sonuçta her inanan kişiye kendi inancı “doğru” dur. Diğer inançları bilmek ve saygı göstermek inanç özgürlüğü gereği ve Aleviler için ise kendi inançları gereğidir. Çünkü bizler; “72 millete bir nazarla bak” diyerek tüm inançların eşitliğine vurgu yaparız.

Şimdi inancımızda yaratılış ve HakMuhammedAli kavramını anlamaya çalışalım:

Alevi Birlemesi HakMuhammetAli Birlemesi (Tanrının insanlaşması):

Aleviler Tanrının birliğine ve tekliğine inanırlar. Tanrı, Aleviler için yaratıcı, eşitlikçi bir Hak olup, her yerde hazır ve nazır, bilge ve her şeyde var olandır.

Tanrının özelliklerini saymak ve de eksiksiz olarak saymak insan için mümkün değildir. Aleviler için Tanrının (Hakikat`in) büyüklüğünü tam olarak tarif etmek insanın bilgi sınırlarını aşmaktadır.

Aleviler, Muhammet`in Tanrının elçisi/peygamberi olduğuna ve Ali`nin Tanrının velisi olduğuna inanırlar ve dillerinden düşürmezler. Onlar bu inançlarını şöyle dile getirirler: „ Allah`tan başka Tanrı yoktur, Muhammet O`nun elçisi ve Ali O`nun velisidir.“ Bunun kısa ve öz olarak ifadesi: „Ya Hak, ya Muhammet, ya Ali“. Aleviler için bu ifade; Hak, Muhammet ve Ali`nin ayrılmaz bütün olduklarının ifadesidir: Gülbenk dilinde bu inanç kısaca: „HakMuhammetAli“ Ya da “AllahMuhammetAli” dir.

Bu „birleme“ Alevi inancının temelini oluşturur. Alevi birlemesinin dört anlamı vardır:

  1. Tanrıya inanç: Tanrıyı değişik ve onlarca adlarda anarız. TanrıAllah, Hu, Hak, Hüda, Şah, Mevla, Ulu, Gerçek bunlardan sadece bir kaç tanesidir. Tanrısallık görebilene her yerde görülür ve O inananlarca hissedilir. Yunus Emre “”Her nereye bakarsam O`dur gözüme görünen” diye bu inanışı dile getirmiştir. Tanrısallık, her şeyde vardır. Çünkü her şey Tanrı`dan gelmedir. Her şeyde Tanrı vardır. Bu inanış Buyruk kitabında “sevgi” başlığında “Tanrı inananlara yedi yüzle gözükür.” denilerek her şeyde “Tanrı varlığına inanış” dile getirilmiştir.
  2. Muhammet`in peygamberliğine inanç: Muhammet Tanrının elçisidir. O Tanrı kelamını insanlara aktarmıştır. Buyruk kitabında bu konuda şöyle deniliyor: “Muhammet göğün en yüksek katına erişti. Orada dostuna kavuştu. Onunla doksan bin söz konuştu. Bunun otuz bini Şeriat üzerine idi, insanlara indi. Kalan altmıs bini ise Ali`de sırroldu.”
  3. Ali`nin Veli`liğine inanç: Ali, Muhammet gibi kutsal olarak yaşamıştır. Muhammet ile birlikte yaşamı ve söyledikleri ile insanlara Tanrıya giden yolu göstermiştir. Yukarıda belirtildiği gibi; Aleviler “Ali`nin Tanrı kelamına vakıf olduğu” inancını taşırlar.
  4. HakMuhammetAli birliğine inanç: HakMuhammetAli birlikte anılırlar ve birlikte dile getirilir. Alevilerin inancına göre, Muhammet ve Ali Tanrı nurundan yaratılmışlardır ve bu nur/ışık tüm evreni aydınlatmakta/bilgilendirmekte/korumakta ve kollamaktadır.

Burada, hem cemlerdeki tevhit`i hem de HakMuhammetAli kavramını anlayabilmek için yaratılış inancını anımsamakta yarar var: “Yüce Tanrı bütün yönleri, güneşleri, yıldızları ve gezegenleri yarattıktan sonra kendi varlığından yeşil bir umman yarattı. Bu ummana bir nazar eyledi ve ucu bacağı olmayan bir dalgalanmadan (hareketlenme) sonra ummandan bir inci meydana geldi. Tanrı bu inciyi aldı ve ikiye böldü. Bir parçası yeşil bir parçası beyaz bir ışık saçtı. Bu ışık parçalarını yeşil kubbeli bir kandile koydu. Yeşil ışık Muhammet`in beyaz ışık da Ali`nin ışığı idi. Bütün diğer “can” lar bu ışıklardan oluştu..” 2

Bu inanış sonucudur ki; Aleviler çoğu zaman kısa olarak “aynı nurdanız” ifadesini kullanırlar.

 

Yerde insan gökte melek yok iken

Kudretten bir nur indi süzüldü

Cümle mahluk kandildeki nur iken

Ayn Ali mim Muhammet yazıldı (Kul Himmet)

 

Alevi ibadetinin temelinde, Muhammet`i ve Ali`yi tanrı katında görmek ve Hak Muhammet Ali`yi birlikte anmak yatar. Diğer ozanların şiirlerinden “HakMuhammetAli” birlemesini dile getiren bir kaç örnek daha verelim:

Sular yüzün vurur taştan taşlara

Çağlar yâ Muhammet, Ali çağırır

 

Bu deyişte Pir Sultan Abdal, yeryüzünde her şeyin MuhammetAli`ye sevgisini dile getirdiği hissini /inancını dile getirir. O, tüm doğanın aynı inancı taşıdığını düşünür.

 

Daima Fikrimde Zikrin Ya Muhammet Ya Ali

Gönlümün Evinde Şükrün Ya Muhammet Ya Ali

Tanıyamaz Kendi Özün Seni Yakın Bilmeyen

Alemin Ayinesisin Ya Muhammet Ya Ali (Pir Sultan Abdal)

 

Bu deyişte ise Pir Sultan Abdal, alemin/evrenin yansımasını MuhammetAli`de ortaya çıktığını düşünü ve buna inanır.

 

Hak Muhammet Ali üçü de nurdur

Birini alma sen üçü de birdir.

Onların koyduğu doğru bir yoldur

Danıştı Muhammet böyle der Ali (Hatayi)

 

Burada Hatayi, HakMuhammetAli`nin ayrılmazlığına vurgu yapar.

Alevi ozanı Nesimi aşağıdaki nefesinde bu inancı şöyle dile getirir. Burada Hak`tan gelen nurun MuhammetAli nuru olduğu inancı dile getirilir:

 

Gel aslım sorarsan ben bir niyazım

Sabır ilmi derler yerden gelirim.

Ve katre idim şimdi han oldum.

Arştaki kandilden nurdan gelirim.

Sual eylersen benim sırrımdan

Cümlemizi var eyledi varından

Yarattı Muhammet Ali nurundan

Hak ile Hak olan sırdan gelirim. (Aşık Nesimi)

 

Özetlersek; Hz. Muhammet, Hz. Ali, imamlar ve tüm diğer canlar, Tanrı`nın özelliklerini taşırlar. Bu inanış “Yeşil ışık Muhammet`in beyaz ışık da Ali`nin ışığı idi. Bütün diğer “can” lar bu ışıklardan oluştu….” anlatımında ifade edilir.

Bu nedenle de Aleviler tarihte “ışık taifesi” olarak da adlandırılmışlardır. Bu ışıklar (Alevi tabiri ile canlar) birlikte “ortak akıl”-ı oluştururlar. Bu ortak akılda Muhammet-Alin`in yeri tartışılmazdır. Tüm insanlığın “ortak aklı” Hakikat`in bir parçasıdır. Açığa çıkan (şu ana kadar bilinen) bilgi henüz bilinmeyenin yanında çok küçük bir parçadır. Alevi inancında insan, aklı ile bilinen hakikatı kavramaya ve de bilinmeyeni çözmeye çalışmaktadır. Böylelikle “insan aklını” hakikatin bir parçası olarak kabul edilebilir.

Ne demiş büyük Pirimiz Hacı Bektaş Veli: “Okunacak en büyük kitap insandır.”

Alevilerce, Hak/Allah var olan her şeyi kendisi ile birlikte yaratmıştır. Tanrı, yaratılışla kendi gizini açığa vurmak istemiştir. Aleviler, Allah`a olan inançlarını, Tanrının onlara verdiğine inandıkları sevgi/aşk ile dile getirir ve Tanrıya sevgi ile ulaşmaya çalışırlar. Yunus Emre bu sevgiyi en güzel dile getiren ve tadan bir bilge kişi olarak şöyle der:

 

Yaradılanı severiz,

Yaradandan ötürü. (Yunus Emre)

 

Bu nedenle Buyruk kitabındaki tariflerde en az yedi çeşit sevgiden bahsedilir. Tanrı sevdiği insanlara yedi farklı varlıkta görülür.3 Aleviler „Ancak insan-i kamil olan bu sevgiye ulaşır“ derler. İnsan-i kamil olma yolu Alevilere MuhammetAli yolu olarak ve Dört Kapı Kırk Makam değerleri ile gösterilmiştir. MuhammetAli ve İmamlar kusursuz olarak yani; günahsız olarak doğup günahsız olarak yaşamışlardır ve Tanrıya kavuşmuşlardır. Onlar, Tanrının en çok aydınlattığı varlıklardı. Yaşamlarında Dört Kapı Kırk Makam`da tarif edilen, hakkaniyet, sevgi, sabır ve daha bir çok güzel değerleri gösterdiler ve uyguladılar. İnananlara, insan-ı kamil olmanın ne olduğunu gösterdiler. Bu nedenle Alevilerin tüm gülbenklerinde “HakMuhammetAli” yer almaktadır. Örneğin; “HakMuhammetAli aşkına”, “Dileklerinizi HakMuhammetAli vere”, “MuhammetAli bereketini vere” gibi.

Bütün bunlar; Alevilerin “HakMuhammetAli”yi inançlarının merkezine aldıklarını gösterir.

 

İnsandaki kutsal güce inanış:

Alevi inancına göre insan ve diğer yaratıklar Tanrının birer parçasıdırlar. Bu inanış sadece “can” için geçerlidir. Yani; “Haktan geldik, Hakka gideceğiz.” İnancı “can ya da bazen ruh” için söylenir. Vücut için ise “Topraktan geldik, toprağa döneceğiz.” denir. “Cümlemizi var eyledi varından, Hak ile Hak olan sırdan gelirim.”diyen Aşık Nesimi ve benzer bir çok Alevi ozanının eserlerinde “can” ile ilgili bu inanışı bulmak mümkündür. Tanrı, insanı ve diğer varlıkları yaratmıştır. Bu yaratılışta, insana yaratıcının özellikleri (nur`u) verilmiştir. Tanrısal kutsallık, bütün insanlara verilmiştir. Bu kutsallığa erişmek için insan akıl ile donatılmış ve böylece sorumluluk almıştır.

 

Bir kandilden bir kandile atıldım

Turap oldum yeryüzüne saçıldım

Bir zaman Hak idim Hak ile kaldım

Gönlüme od düştü yandım da geldim (Hatayi)

 

Bilirim aslını nursun gevhersin

Bütün mevcudatta her şeyde varsın (Aşık Veysel)

Kuran yazılırken arş-ı Rahman’ın

Kudret katibinin elinde idim (Seyrani)

 

Aleviler, Tevrat`ın Tanrı insanı kendi suretinde yarattı” insan tarifi ile Kuran`ın “Biz ona şahdamarından daha yakınız” ve “Tanrı, insanı kendi ruhundan üfleyerek şekillendirmiştir” insan tarifini benimsemiştir. Tanrının insanı kendi ruhundan üflediği, onu kendi özellikleri ile yani kutsallıkla donattığı görüşü, inancımızın temel taşıdır. İnsan bütün varlıkların en güzeli ve en gelişmişidir. İnsan sıradan bir yaratık değil; ruh ve akıl ile donatılmış bir varlıktır. O, kendi iradesi ile, kendisine ve diğer varlıklara bir anlam kazandıracak, Tanrı ile ilişki kurabilecek ve bu ilişkiyi koruyabilecek özellikte bir varlıktır.

Bu inanış, hem kadınlar hem de erkekler için ve sadece Aleviler için değil tüm insanlar için geçerlidir. Dindar olsun dinsiz olsun her can inancımıza göre; Tanrıdan birer parçadırlar. Tanrı görünmek isteyerek, ortaya çıkmak için insanı yaratmıştır. Tanrı adil, yani hakkaniyetlidir. Bu nedenle O`nun, herkesi eşit değerde yarattığına inancımız tamdır.

Günlük yaşamda insanların eşitliğini kabullenmemiz ve korumamız, bu inanıştan kaynaklanmaktadır.

Parantez açarak hatırlatalım: Dünyadaki eşitsizliklerin sorumlusu “kader” e yani Tanrının adaletsizliğine yorumlanamaz. Eşitsizlikler, sömürü, baskı ve savaşlar, insanların ve onların oluşturdukları sistemlerin (devlet, grup, aşiret, ağa v.s.) kendilerine –nefs ve hırslarına hakim olamadıklarındandır.

Aleviler tarafından; kutsallığın ve “kutsal mekan”ın doğrudan insanla bağlantılı olduğunu dile getirmek için anlatılan fıkra ve anekdotlarda, insanın olduğu mekanlar kutsallaşabilir, insanın olmadığı mekanlarda kutsallık aranmaz. Buna göre; cem evi bina olarak bir kutsallık taşımaz; içinde cem yapılırken o mekan kutsallaşır.4

Aleviler tarihlerinde sürekli resimlerle “Tanrı kelamı, insan yüzünde zuhur eder.” inancını dile getirmek için Tanrı kelamından oluşan resimler (insan başı, kuş, insan vücudu, deve gibi) çizmişlerdir.

 

1 Bu yazı İsmail Kaplan`ın Alevice – İnancımız ve Direncimiz kitabından biraz kısaltılarak alınmıştır.

Mehmet Yaman, Erdebilli Şeyh  Safi Buyruğu, Ufuk Matbaası, İstanbul 1994

3 Buyruk, Hazırlayan Fuat Bozkurt,Istanbul l982, Sayfa 106

4  Bu konuda, Alevi dedesi Halil Öztoprak`a adfedilen bir fıkra vardır. Bir gün Halil Öztoprak`a bir cami hocası sorar: “Her inancın kutsal mekanı var; örneğin Sünnilerin camisi, Hıristiyanların kilisesi ve Musevilerin havrası  var. Alevilerin nesi var? ” Halil Öztoprak “Alevice” bir cevap verir. “Hoca efendi; bunlardan geriye kalan ve insanın ulaştığı her yer bizimdir. ”