Alevilikte cem ve kuralları

Cem, Kırklar Cemi ve Cem Çeşitleri

Cem Alevilerin toplu halde ettikleri ibadetin adıdır.

Kavram olarak cem, Arapça bir kelime olup toplanma, birikme, bir araya gelme manasına gelmektedir.

Cem’in kaynağı Kırklar Cemi`dir.

Alevilerin toplu anlamda temel ibadeti olan Cem, bir DEDE´nin ya da bazen ANA`nın gözetiminde ve önderliğinde yerine getirilir.

Cem ibadetine katil, hırsız, yolsuz, düşkün kimseler giremez. Bunu Şah Hatayi en güzel dile getirmiştir:

Erenler cemine hercan giremez

Şah’a kanber gibi kul olmayınca

Her kanberim diyen kanber olamaz

Edep ile erken yol olmayınca

 

Alevi ceminin amacı10:

Cem “birlikte” yapılan bir ibadettir. Sadece yüzlerce kişi bir araya geldiği için “birlikte-topluca” ibadet anlamına gelmez. “Üç can bir cem” şeklinde söylenen; sadece üç canın bir araya gelmesi ile de “cem” olur.

Peki; nedir cemi “birlikte” yapan şey?

Cemin ana amacı; insanın olgunlaşmasına (insan-ı kamil) katkı sağlamaktır. İnsandaki kutsal gücün ortaya çıkması için gerekli arınmayı gerçekleştirmektir. Bunun dışında „cenneti kazanmak“ ya da „cehenneme girmekten kurtulmak“ amaç değildir. Arınma sadece ceme katılmakla olmaz. Cemde arınmaya niyetlenir ve arınma „canların eşitlenmesi“ nin sağlanması ile kontrol edilir. Bu eşitlenmede ölçü; “insan haklarına uyulması”dır. Cemin amacını; 60 yıl aktif dedelik yapmış Ali Özsoy Dede şöyle dile getiriyor: “Bizim ibadetimizin, tarikatımızın, cennet–cehennemle ilgisi yok. Ne cennette aşkımız var, ne cehennemden korkumuz. Yalnız insanın haklarını savunmak. İbadetimizin vaziyeti bu.”11

Cem ibadeti; insan-i kamil olma yolunda tek tek bireylerin manevi yönden arınarak ve eşitlenerek toplumun olgunlaşmasına katkı yapar. Hacı Bektaş Veli bu konuda „cenneti kazanmak için yapılan ibadet kabul edilmez.“ demiştir. Bu söz Alevi etiği Dört Kapı ile doğrudan bağlantılıdır. Buna göre; kişi kendisi için bir şey isterse henüz Şeriat kapısında kalmış demektir. Halbuki ceme katılanlar tarikat ve marifet kapılarına geldiklerini düşünürler. Bu kapılar da ise „senin“ ya da benim“ diye bir şey yoktur. „Bizim“ vardır.

10 Bu yazı İsmail Kaplan`ın Alevice- İnancımız ve Direncimiz kitabından biraz kısaltılarak alınmıştır.

11 Ali Özsoy Dede- Görüşleri ve Şiirleri, Söyleşi: Av. Ali Yıldırım, Alevi Yayınları, İstanbul, 1991, s. 19

 

Cemde eşitlenme:

Kırklar ceminin söylemi: “Bizim kırkımız bir, birimiz kırktır, ulumuz ulu, küçüğümüz de uludur. „Alevi cemlerinin ana ilkesidir. Cemlerin ibadet olabilmesi için öncelikle canlar arasında madden ve manen eşitliğin sağlanması gereklidir.

Canların eşitlenmesi, önce cem evine girerken başlar. Cem evinden içeri girecek olan can, sosyal, siyasal, ekonomik ve cinsel kimliğini kapı dışında bırakmaya niyetlenir. Kapı dışı yani cem evinin dışı Şeriat düzlemi olarak algılanır. Yapay ve dünyevi ayırımlar Şeriat düzlemi için geçerlidir. İçeri giren her kişi artık „can“ olarak algılanır; müdürlük, zenginlik, kadınlık ve erkeklik artık dışarıda kalmıştır. Bu nedenle de cemde, kadınlar için ek bir örtünme, ya da sadece sosyal ve politik sınıfı nedeniyle (örneğin bir bakan) özel bir saygı gereksizdir. Ceme hem erkekler hem kadınlar; alışagelmiş giyimleri ile örneğin bir misafirliğe gider gibi temiz, rahat ve sade bir giyimle gidebilirler. Kadınlar için özel olarak baş örtmek gerekmez. Çünkü orada „kadınlık ve erkeklik“ kapı dışında kalmış olmalıdır. Orada „erkek ve kadın“ yerine artık „bacı ve kardeş“ vardır. Buyruk kitabında da „kadın ve erkek“ terimleri geçmez, bacı, kardeş terimleri kullanılır. Son zamanlarda bazı yörelerde ortaya çıkan cemlerde kadın–erkek ayrı oturma düzeni, Sünni cami düzeninden alınmış olup, Alevi öğretisine uymaz. Cemlerde ailece eş–eşe ve varsa musahiplerle birlikte oturulur.

 

Cemde rızalık:

Cemlerde eşitlenme; cem evine girildikten sonra rızalık almakla devam eder. Alevi inancına göre Hak insanlara “Bana kul hakkı ile gelmeyin, kendi yaratığınız haksızlıkları kendi aranızda halledin!” demiştir. Her şeyden önce cemi yürütecek olan dede (ana da olabilir) kendisinin cemi yürütebilmesi için ceme katılanlardan „rızalık“ alır. Üç defa sorarak „benden razı mısınız, cemi yürütmemi kabul ediyor musunuz?“ şeklinde topluma sorar ve „Razıyız“ cevabından sonra dede cemi başlatabilir.

Daha sonra toplum birbirinden rızalık alır. Dede (ana da olabilir) bu defa topluma şöyle sorar: „Herkes birbirinden razı mı canlar? Aranızda bir sorun ve kırgınlık varsa ve bunu burada bize açmıyorsanız, bu sizin sorumluluğunuzdadır. Bildiğiniz, şahit olduğunuz bir anlaşmazlığı burada belirmelisiniz ki; toplumun arınmasına katkınız olsun. Sizi size veriyorum. Ben bu sorumluluğu size veriyorum.“ gibi toplumun bireylerini var olan anlaşmazlıkların giderilmesi konusunda uyarır. Pratikte; yüzlerce kişinin katıldığı cemlerin; ufak tefek görüş ayrılıkları nedeniyle uzamaması için, rehber ve diğer görevliler önceden var olan çelişkileri halletmeye çalışırlar. Eğer giderilemeyecek anlaşmazlıklar varsa; bunların taraflarının ceme katılamayacakları uyarısı yapılır. Burada amaç; canların ceme katılmalarını engellemek değil, onları barışa yönlendirmek olmalıdır. Bu şekilde yapılan hazırlık; “eline, diline, beline sadık/hakim ol” yani “kendine hakim ol.” prensibinin kontrol edildiği ve sonunda canların maddi ve manevi olarak “eşitlendiği” tarikat düzlemine geçiş içindir. Burada şunu vurgulamak gerekir; ceme kadınların katılması sadece bir olanak değil, birlikte rızalık alınması ve birlikte ibadet edilmesi nedeniyle bir zorunluluktur. Aksi durumda; Alevi cem ibadetine başlamak mümkün değildir. Erkekler, kadınların olmadığı bir ortamda özlerini dara çekemezler ve gerektiğinde rızalık alarak aklanamazlar.

 

Cemde lokma:

Cemi toplu bir ibadet yapan ve eşitlenmeyi gerçekleştiren ana konu „lokma“dır. Lokma, her canın kendi olanakları ve isteği doğrultusunda ceme sunduğu yiyecek, içecek ve diğer yardımlardan oluşur. Cem evine yapılan bağışlar bu bağlamda birer „lokma“dır ve bunlar da cemi yürüten kişi tarafından tek tek ya da „lokma sahiplerinin“ adları topluca anılarak dualanması gerekir. Lokma; böylece birbirinden rızalık almış canların katkılarının toplamıdır. Bu katkılar, cemin 12 hizmetlisinden „kurbancı/lokmacı“ ve diğer görevliler tarafından porsiyonlanır. Cem ibadetinin son halkası; birlikte „lokma“ yemektir. Lokma dağıtımı sonunda; dede (ana da olabilir.) önceden dualanmış olan lokmaların eşit olarak dağıtılmış olmasını „Herkes lokma aldı mı? Herkes hakkına razı mı?“ şeklinde sorar. Toplumdan rızalık aldıktan sonra bir gülbenk verilir ve lokmalar birlikte yenir.

Bu şu anlama gelmektedir: Toplumdaki her birey getirdiği lokma ile toplumun birliğine ve gücüne katkı sunmaktadır. Tek tek canların lokmalarının toplum tarafından kabul edilmiş olması, herkesin birbirinden razı olduğunun belgesidir. Lokmaların herkese eşit olarak dağıtılması; her bireyin ceme katılan herkesin lokmasından bir parça almış olmakla manen ve madden güçlenmesi demektir. Hem de aynı oranda güçlenmesi demektir.

Aynı zamanda bu eşit paylaşım Kırklar Cemindeki bir tek üzüm tanesinden eşit olarak pay almayı sembolize eder. Yüzlerce hatta binlerce insanın bir arada ibadet etmesi, sadece cismi olarak bir arada olmaları nedeniyle, o ibadetin toplu ibadet anlamına geldiğini göstermez. Cem ibadeti; baştan sona kadar birlikte hazırlanan ve birlikte yapılan bir ibadettir. 12 Hizmetliler cemin hazırlanmasını, belirli bir düzen içinde yürümesini, rızalık, tevhit, miraçlama, semah ve lokmaya her canın katılabilmesini sağlamakla görevlidirler. Bu hizmetliler toplumdan rızalık alarak hizmetlerini yaparlar.

Ceme katılanlar Tanrının bize „Bana kul hakkı ile gelmeyin.“ dediğine inanırlar. Bu inanış, sadece „Hakka yürüme“ sonucunda yapılan“Hakka yürüme erkanında „ değil; her zaman Tanrıyı anma ve O`na ulaşmak istendiğinde geçerlidir.

Yani; „kul hakkı yemiş ve kul hakkına tecavüz etmiş“ kişinin yaşamının hangi döneminde olursa olsun; duası ve yakarışı kabul olmaz. Kişinin; Tanrıyı „Allah`ı, Hak`kı“ bulması „kul hakkını“ üzerinden atması ve barışık olması ile mümkündür.

Bu barışıklık tüm toplumun „birlenmesi“ için bir ön koşuldur. Bu şekilde manevi eşitlenme sonucu arınmak mümkündür.

 

Cem bizim, ancak namaz da bizim mi?

Geçmişteki tanınmış üç-beş İslam bilginini anarsak (örneğin Hallac-ı Mansur, İbni Sina, Mevlana, Şeyh Bedrettin, Muhiddin Arabi ve diğerleri) ve onların yaşadıkları ve tarif ettikleri İslam`i incelersek, görürüz ki, tarih sürecinde Sünni İslam; sadece 5 şarttan oluşan ve Şeriatı temel alan ve onun dışına çıkanı suçlayan ve “kafir-sapık- rafızi-Kızılbaş” gibi terimlerle aşağılayan katı bir sistem değildi. Tam tersine gelişmeye ve zamanın koşullarına göre yeni yorumlara açık bir inanç sistemiydi. Zamanımızda ise Diyanet İşleri tüm olanakları ile tek tip Sünniliği tüm topluma empoze ediyor ve Sünni olmayanlara da örneğin Alevilere–tek tip elbise giydirmek gibi- yarattıkları tek tip davranış ve ibadet biçimini köylere cami yaparak, okullarda çocuklara namaz kıldırarak ve Sünni duaları öğreterek sunuyor. Türkiye`de “mahalle baskısı” iktidarın ve belediyelerin tüm olanakları kullanılarak artırılıyor.

Birçok Diyanet yetkilisi ve araştırmacılar Alevilerin namaz kılıp oruç tuttuklarını iddia ediyorlar. Doğrudur, Alevilerden bu baskılara dayanamayarak ya da başka seçenekleri olmadığı için Sünniliği benimseyenler vardır. Eğer bu kişiler; Aleviliğe de kendini ifade etme olanağı sağlansaydı ve o durumda Sünniliği seçmiş olsalardı, bize inanç özgürlüğü çerçevesinde “eyvallah” diyerek saygı göstermek düşerdi. Zaten doğal asimilasyon her dinde ve her inançta olmakta insanlar, belirli etkilerle ve kendi inisiyatifi ile din ya da mezhep değiştirmektedirler.

Biz, asla “Sünnilik kötüdür, Alevilik iyidir” gibi bir değerlendirme yapmıyoruz. “72 millete ve inanca bir nazarla bak!” bizim düsturumuzdur.

Ancak burada biz doğrudan ve dolaylı yapılan zorlama ve “oldu bittiye” karşıyız. Bir tarafa devletin tüm olanaklarının Sünniliğe sunulmasına ve diğer tarafa Aleviliğe hiç bir hak verilmemesine karşıyız. Çağımızın tarif ettiği inanç özgürlüğünü hiçe saymaya ve Alevilerin asimile olmaları için yapılan sistemli ve kurumsal programa şiddetle karşıyız.

  1. yy’da inanç özgürlüğü insanlığın ulaştığı en önemli temel insan hakkıdır. Buradan çıkarak; “Biz Aleviyiz, bizim ibadetimiz cem ibadetidir” diyoruz, diyebiliyoruz ve Aleviliği atalarımızın bize kadar getirdikleri biçimi ile tarif ediyoruz ve yaşamaya çalışıyoruz. İbadetlerimiz; AllahMuhammetAli birlemesi ile başlıyor, insanin mutluluğuna ve insanların birbirlerinden rızalıklarına dayanan bir topluluğu amaçlıyor ve ibadet yoluyla tüm “can“ların Tanrı ile birleşmesini (tevhit) diliyoruz. “Haktan geldik, hakka gideceğiz” diyoruz. Bunu da genelinde cem evlerinde ya da büyükçe bir evde, bir dedenin/ ananın rehberliğinde rızalık alarak, dara durarak, saz ve zakir eşliğinde tevhit çekerek, semah dönerek ve rıza lokması yiyerek yerine getiriyoruz.

Camilerde böylesi bir ibadet yapmaya kalksak, camilere sahiplenen hacı-hoca takımının büyük bir bölümü -lütfen dikkat edin Sünniler demiyorum- buna izin vermeyecekleri gibi; böyle bir şeyi “Allah`a şirk koşmak” sayıp ellerinden gelse ölümümüze ferman çıkaracak kadar galeyana gelebilirler.

Cemi ibadet olarak algılayan bir kişinin namaz kılması için hiç bir neden kalmaz. O zaten tercihini “tevhit” için yapmış demektir. Yunus Emre`nin dediği gibi;

“İkilikten usandım,

Birlik hanına kandım

Derd şarabını içtim

Dermanım yağma olsun.”

Alevi ibadetinin ve Dört Kapı Kırk Makam öğretisinin amacı; cenneti kazanmak ya da cehennemden kurtulmak için değil “gerçeğe” yani Hakk`a ulaşmaktır. Hz. Peygamber “Kalp huzuru ile olmayan namaz, namaz değildir.” ve Hacı Bektaş Veli “Gönülden gelerek yapılmayan ibadet nafiledir.” demiştir. Sonuç olarak söylersek; “cem” Alevilerin, “namaz” Sünnilerindir.

  

C e m ç e ş i t l e r i :

 İRŞAD CEMİ:

İrşad Cemi kısaca yeni yetişen kız ve erkek gençlerimizi eğiten, yolun kurallarını gösteren, Cemde nasıl davranacaklarını bildiren, duaları öğreten, insanların birbirleri ile nasıl kaynaşacağını sağlayan, Alevilik hakkında bilgilendirme yapan bir Cemdir.

KOLDAN KOPMA CEMİ:

Bu Cem, Alevilikte Halk mahkemesinin işlediği, toplum içinde sosyal sorunların karara bağlandığı, toplumsal suç işleyenlerin müşkillerinin görülüp giderildiği, daha bir çok konuyu kapsayan bir Cem biçimidir. Bu Cemde tüm ihtilafları Dede, Pir veya Mürşid katılanların çoğunluğunun da onayladığı kararı uygular. Verilen karar herkes için geçerlidir.

 MUSAHİPLİK CEMİ:

Alevilik, güçlü ahlak sistemine dayanan, eşitlik ilkesini, paylaşımı ve sosyal adaleti kendi bünyesinde barındıran bir inanç biçimidir. Hamı kendi içinde olgunlaştırarak, “İnsan-ı kâmil” olmaya yönelik yoğun çaba ve çalışma içine girer. Aileleri birbirleri ile kaynaştırıp dayanışmayı sağlayan bir öğretiye sahiptir.

İşte bunun adı iki ailenin Müsahib olmasıdır. Yani iki aile bireylerinin ilke birliği, yaşam birliği ve daha da ileriye giderek kardeşlik anlaşmasının musahiplik vesilesiyle ikrarlaşmasıdır. Alevilik’de Müsahip olmadan önce belli olgunluk aşamaları vardır.

 

LOKMA CEMİ:

Adına Lokma Cemi dediğimiz Cem, kulun kula razılık Cemidir. Bir helallaşma Cemidir. Adak Kurbanları, Adak yemekleri bu Cemde yapılır. Anadolu’nun bazı yörelerinde Lokma Cemi, Dardan indirme Cemi olarak da anılmaktadır. Dardan indirme, anne, baba veya bir yakının Hakk’a yürümesiyle ilgilidir. Baba, Anne veya bir yakın akrabası Hakk’a yürüyen kişi, ilk üçüncü günü bir yemek verir. Yedinci ve Kırkıncı günü tekrar bir yemek verilir. Bu her üç yemeği sunmak gelenektir. Daha sonra aynı yıl içinde dardan indirme cemi yapılır. Bu Cemin belli bir günü yoktur.

Ölen kişi için Alevilikte, “Hakk’a yürüdü” deyimi kullanılır. Hakk’a yürüyen kişinin tüm tanıdıkları, alış veriş ilişkisi olduğu kimseler, çevrede, işyerinde tanıdığı akraba ve arkadaşları çağrılarak hem halkın huzurunda, hem de Hakk`ın huzurunda razılık alınır. Borcu varsa ödenir. Alacağı varsa alınarak yakınına teslim edilir. Sağlığında gücendirdiği kimseler varsa onların razılığı alınır. Kurallar yerine getirildikten sonra yemekler yenilir. Gülbenkler okunarak kişiye razılık verilmiş olunur. Onun canının arınmış olarak Hakk`a kavuşması ve başka bir tende can bulması için dua edilir ve dilenir.

 ABDAL MUSA CEMİ:

Abdal Musa, Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin kerametler gösteren önemli halifelerindendir. Abdal Musa, Alevi ve Bektaşi’lerde saygı ile anılan “sultanlık” payesi almış, bir çok kerametleri olan velilerden birisidir.

Abdal Musa Ceminde kural olarak bir yola alınma veya görgü amacı yoktur. Özellikle Ege ve Akdeniz yöresinde adına Tahtacı ve Çepni dediğimiz boylarda Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gecelerde adak kurbanları gibi konularla ilgili Cem düzenlenir. Bu cemler’de köy halkı biraraya toplanır. Dargınlar, küsler barışır, komşular birbirlerine lokma verirler.

GÖRGÜ CEMİ:

Alevilikte görgü Cemi özellikle tüm kurallarıyla değişik yörelerde noksansızolarak tatbik edilir. Görgü Cemine girebilmek için, Müsahipli olmak, adap veahlaka uygun olmak, düşkün olmamak, yani toplum içerisinde her hangi yüz kızartıcı bir suçu bulunmamak gerekir. Kişinin mevki ve makamı ne olursa olsun Cemevi’nin eşiğinden adımını attıktan sonra, ceme katılan canlar kendi arasında bir fark gözetmemek ve Hak Muhammet Ali Birliğine inanmaktır. Bilindiği gibi Görgü Ceminin bir diğer adı da Kırklar Cemi’dir. Alevi inanç geleneği, Görgü Cemi’nin kökenini Muhammed Peygamberin Miraç’tan döndüğünde Kırklar Cemi’ne alınışına bağlamaktadır.

Alevi Cemleri, Ceme katılan aileler tarafından sosyal dayanışma suretiyle yapılır.